Yeni bir yıla daha giriyoruz. Yüzlerde gülümsemeler, tatlı telaşlar, hediye paketleri ya da tatil planları çoktan başladı.
Belki de hissettiğimiz coşkunun en büyük sebebi umutların tazeleniyor olması. Öyle ya özellikle son zamanlarda pandemi, kapanmalar, ekonomik kriz derken kâbus gibi geçen günler hatta yıllar yaşadık. Fakat her şeye rağmen milyarlarca insanın yeni yıla olan inancı sarsılmıyor. Ve bu inanç dünyanın her köşesine garip ama güzel bir enerji yayıyor. Eskisi gibi sanki tüm kayıplar, başarısızlıklar ya da hüzünler yerini pembe pembe hayallere bırakıyor.
Sahi, yeni yıl denince akla gelen ilk şey sıcacık aile yemekleriydi öyle değil mi? Bitmek bilmeyen sohbetler, yılbaşı özel programları, tombala… Ve herkes bilirdi aslında kutlamalar sadece bahaneydi. Önemli olan birlikte geçirilen zamanlar, anlar ve anılardı.
Değerliydi…
İsimlerimizin aynı hikayenin içinde geçmesi, kıymetliydi! Ama artık öyle hikayeler yok. Çünkü modası geçti. Kıymet ise… Belki bu kelimenin anlamı da raflardan kalktı ama geçmiş ne kadar demode olsa da yaşandı. Gerçekti yani!
Şimdi kime sorsanız herkes yılmış, yılgın ve hatta bıkkınlık. Çoğu insan sadece hayatta kalma iç güdüsüyle yaşıyor. Hayaller dar paça! Herkes, ‘’Bugün bi geçsin de yarın düşünürüz.’’ havasında.
İyi ama ne zaman böyle olduk? Neden bu kadar mutsuzuz? Yeni Yılda umutlarımızın tazelenmesi gerekirken neden her şeye daha çok küsmeye başladık?
Belki de bu soruların tüm cevabı, değişimdir. Evet değişim tabi ki güzel, tabi ki kaçınılmaz bir son. Ama maalesef bunula beraber değişmemesi gereken şeyler de değişti. Tüm değerlerimizin, kıymetlerimizin içi boşaldı.
Bir geçiş yaşıyoruz. Umarım sona geldiğimizde hayallerimiz genişler, umutlarımız tazelenir. Ve umarım bir gün yine karlar içinde kalmış, bacası tüten bir kartpostalla birbirimizi mutlu edebiliriz.
Tıpkı eskisi gibi...