İnsanlığın en büyük hedeflerinden birisi, insan haklarından herkesin eşit olarak faydalanmasıdır. İnsanlar ırkına, cinsiyetine, dinine, siyasi görüşlerine bakılmaksızın herkesi aynı statüye tabi kılmak istemişlerdir. Dolayısıyla günümüze kadar gelen süreçte insan hakları kavramı gelişme göstermiş olsa da, tarihsel sürecin en başında ne yazık ki insan haklarının hep erkekler için olduğu düşünülmüş kadınlar ise bu haklardan dışlanmıştır. Bu dışlanma kadın hakları bakımından çeşitli düşünce akımlarının doğmasına neden olmuştur. İnsan haklarının ve kadının haklarının mevcudiyet kazanması birden bire olmamış tarihsel süreç içinde meydana gelen değişimlerden etkilenmiştir. Bu değişimlerin de devlet anayasalarında yansımaları olmuş; kadın haklarının da insan hakları olarak gelişimi ve anayasal dayanak kazanması sağlanmıştır.
Kadın hakları konusu, insan haklarına bağlı olarak gelişen ve devletleri meşgul eden en önemli sorunlardandır. Ülkemiz açısından bakıldığında Türkiye’de kadın haklarının kazanılmasında Osmanlı yıllarının son dönemleri önem arz eder ve Mustafa Kemal ATATÜRK’ün önderliğinde Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması dönüm noktası olur. Söylemek gerekir ki kadına dikkatlerin çevrilmesi Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte başlamıştır. Cumhuriyetle birlikte kadın hakları açısından yeni bir döneme girilmiştir. 1926 yılında Medeni Kanun kabul edilmiş, çok eşlilik yasaklanmış, kız ve erkek çocuklar için mirasta eşit pay ilkesi getirilmiştir. Anlaşılacağı üzere, 1926 yılında kabul edilen Medeni Kanun Türkiye’de kadın haklarını önemli bir seviyeye taşımıştır.
Türkiye'de kadın haklarının tarihsel gelişim kronolojisini yapmak gerekirse:
1847 - Kız ve erkek çocuklara eşit miras hakkı tanıyan İrade-i Seniye yayımlandı.
1856 - Köle ve cariye alınıp satılması yasaklandı.
1858 - Arazi Kanunnamesi'nde mirasın kız ve erkekler arasında eşit olarak paylaştırılacağı hükmü yer aldı. Böylece kadınlar ilk kez miras yoluyla mülkiyet hakkını kazandı.
1871 -Mecelle’nin (Osmanlı Medeni Kanunu) uygulanması için çıkarılan Hukuk-ı Aile Kararnamesi ile evlilik sözleşmesinin resmi memur önünde yapılması, evlenme yaşının erkeklerde 18, kadınlarda 17 olması ve zorla evlendirmelerin geçersiz sayılması düzenlendi.
1876 - Kanun-i Esasi kabul edilerek temel haklar düzenlendi. Kız ve erkekler için ilköğretim zorunlu hale getirildi.
1897 - Kadınlar ücretli işçi olarak çalışmaya başladı. 1913 - Kadınlar ilk kez devlet memuru olarak çalışmaya başladı. 1914 - Kadınlar tüccarlık ve esnaflığa başladı.
1914 -İnas Darülfünunu adı altında kızlar için bir yüksek öğretim kurumu açıldı. 1921 - Darülfünunda karma öğretime geçildi.
29 Ekim 1923 - Cumhuriyet ilan edildi. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte kadınların kamusal alana girmesi hız kazandı.
3 Mart 1924 -Tevhid-i Tedrisat Kanunu çıkarıldı. Böylece eğitim laikleştirilerek eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlandı. Kız ve erkekler eşit haklarla eğitim görmeye başladı.
17 Şubat 1926 - Türk Medeni Kanunu kabul edildi. Kanun ile erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemeler kaldırıldı.Kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf tanındı.
1930 - Belediye yasası ile kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı.
1930 - Doğum izni düzenlendi.
26 Ekim 1933 -Kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyar meclisine seçilme hakları verildi.
5 Aralık 1934 - Anayasa değişikliği ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı.
8 Haziran 1936 - İş Kanunu yürürlüğe girdi. Kadınların çalışma hayatına düzenleme getirildi.
1937 - Kadınların yeraltında ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılması 1935 tarihli 45 sayılı ILO sözleşmesi ile yasaklandı.
1945 - Analık sigortası (doğum yardımı) düzenlendi.
1949 - Yaşlılık sigortasının kadın ve erkekler için eşit esaslara göre düzenlenmesi sağlandı.
1965 - Gebeliği önleyici araçların satış ve dağıtımının serbest bırakılmasını ve tıbben zorunlu olması halinde kürtaj hakkı tanınmasını düzenleyen Nüfus Planlaması Hakkında Kanun çıkarıldı.
22 Şubat 1966 - Eşit değerde iş için kadın ve erkek işçiler arasında ücret eşitliğini sağlayan 1951 tarihli ILO sözleşmesi onaylandı.
27 Mayıs 1983 - 10 haftaya kadar olan gebeliklerin kürtajla sona erdirilmesi ve gönüllü cerrahi sterilizasyon yöntemlerine izin verilmesi Nüfus Planlaması Hakkında Kanun’da yapılan değişiklikle sağlandı ancakkürtaj için evli kadınlara erkek eşten izin alma koşulu getirildi.
1985 - Türkiye, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'ni (CEDAW) imzaladı.
29 Kasım 1990 - Kadının çalışmasını erkek eşin iznine bağlayan Medeni Kanunun ilgili maddesini Anayasa Mahkemesi iptal etti.
19 Kasım 1997 -Nüfus cüzdanlarında medeni hal kısmında "evli/ bekar/ dul/ boşanmış" gibi ifadelerin yerine sadece "evli" veya "bekar" ifadelerinin kullanılmasını düzenleyen genelge yayımlandı.
Ülkemizde halen kadın hakları konusunda anayasal ve yasal düzeyde bazı önemli düzenlemelerin yapıldığı görülmektedir. Ancak, yasalarda kadınlar ve erkekler eşit olsa da erkek egemen anlayış devam etmektedir. Yapılan düzenlemelere rağmen, kadın hakları ihlallerinin toplumda tamamen ortadan kaldırılması mümkün olmamıştır. Aile içi şiddet ve namus cinayetleri; işyerinde, okulda, sokakta,evde yaşanan cinsel taciz olayları bunun en büyük göstergelerindendir. Kadınlara özgü bu gibi insan hakları ihlalleri örneklerini artırmak mümkündür. Cumhuriyetimizin 100. Yılına gireceğimiz şu zamanlarda en büyük hedef hukukun üstünlüğü ilkesine dayanan demokratik bir toplum düzeninin kurulması, yoksulluğun ve şiddetin egemenliğinin olmadığı , sivil toplumun kısıtlanmadığı bir ortamda, kadının insan hakları ihlallerinin kaynağı olan ataerkil gücün yitirilmesinin sağlanması olmalıdır.
Kadın hakları konusundaki düzenlemelerin uygulanması için, başta yasama, yürütme yargıya önemli görev düşmektedir. Daha daha da önemlisi , vatandaşların ‘toplumsal cinsiyet eşitliği’ konusunda bilinçlendirilmesi ve toplum tarafından benimsenmesinin sağlanmasıdır. Kadının hakkı, sadece kadınlara ait bir sorun olmayıp, bir beka sorunudur. Bunun sağlanması ise demokratikleşmenin göstergesi olacaktır. Kadın-Erkek eşitliğinin sağlanması ile insanlar için siyasal, sosyal, ekonomik güvenlik de sağlanmış olacaktır. Dolayısıyla adil ve kalkınmış bir Türk toplumu da inşa edilecektir.
Son dönemde ülkemizde kadın cinayetleri, kadına yönelik fiziksel ve psikolojik şiddet oldukça artmış, 6284 sayılı kanun ile kadın hakları koruma altına alınmaya çalışılmış İstanbul sözleşmesi ile de kadın hakları konusunda uluslar arası sözleşme imzalanmıştır. Ancak İstanbul Sözleşmesi değişik sebepler ileri sürülerek yürürlükten kaldırılmıştır. Avrupa Birliği ve 45 ülke tarafından imza altına alınan kadına yönelik ve aile içi şiddeti önlemek için imzalanan İstanbul Sözleşmesinin ülkemizde uygulanmaması evrensel hukuk sözleşmesinin ve hukuk devleti normlarının ihlali anlamına gelir.